Sosyal Demokrasi Derneği’nin düzenlediği “21. Yüzyılda Yeni Sosyal Demokrat Belediyecilik” panellerinde belediye başkanları bir araya geldi.
İki oturumlu düzenlenen panelin ilk oturumunda SDD Bilim Kurulu Üyesi ve Ankara Kent Konseyi Başkan Vekili Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin, “21. Yüzyılda Sosyal Demokrat Belediyecilik ve Türkiye Uygulamaları” sunumu yaparken, Dinçer Demirkent’in moderatörlüğünü yapacağı “Yerel Yönetimlerde Yeni Vizyon Tartışmaları” başlıklı panelde, son seçimde ilk kez seçilen sosyal demokrat belediye başkanlarından; Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu ve Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin yer aldı. İkinci oturumda ise Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Baki Kerimoğlu’nun “Merkezi ve Yerel Yönetimler Arasında Yetki ve Kaynak Paylaşımı: Vesayet Denetimi” sunumunun ardından “Yerel Yönetim Deneyimleri ve Sürdürülebilirlik” başlığıyla, Merve Demircan’ın moderatörlüğünde deneyimli belediye başkanları; Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Bilecik Belediye Başkanı Melek Mızrak Subaşı ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey söz aldı.
Panelin açılış konuşmalarını SDD Genel Başkanı Sami Doğan ile CHP Genel Başkanı Özgür özel yaptı. Özgür Özel’in konuşması şu şekilde:
Sosyal Demokrasi Derneği, hayata aynı pencereden baktığımız bir yapı
“Sosyal Demokrasi Derneği şüphesiz bizim hayata aynı pencereden baktığımız, sorunların çözümü noktasında benzer çözüm önerilerinde ortaklaştığımız, güç aldığımız, bundan sonraki süreçte de güç vermeyi umut ettiğimiz, çok önemsediğimiz bir yapı”
Konuşmacılara baktığımda çok keyiflendim
“Tabii benim bütün günkü programı takip etme imkânım olmayacak. Hocamızın sunuşundan sonra belki ayrılmam gerekecek ama bir sonraki masaya baktığımda çok keyiflendim açıkçası. Üç belediye başkanı var. Üçü üç büyükşehirden. Bir tanesi Adana’nın kadın kolları başkanlığından gelen belediye başkanı, Oya Hanım. Adana’da bir kadının Adana’nın en büyük metropollerinden bir tanesinde yetki almış olmasını, Adana gibi bir şehirde cesaretle bir kadın elinin dokunacak olmasını çok önemsediğimi ifade etmek durumundayım. Diğeri İzmir’den bir kadın belediye başkanımız. İzmir’de Cumhuriyet tarihi boyunca Cumhuriyetin ve CHP’nin sancak gemisi İzmir’de altı kadın belediye başkanı görev yaptı bugüne kadar. 100 yıl boyunca ve tüm siyasi partilerden. Bu dönem sekiz kadın arkadaşımız İzmir’de görev üstlendiler. Onlardan bir tanesi İzmir’in en büyük metropol ilçesinin belediye başkanı, Konak’ımızın belediye başkanı, sevgili Nilüfer Çınarlı Mutlu. Diğer konuk biraz fazla ev sahibi hepiniz açısından.”
Gazi Mustafa Kemal’in emaneti
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sorarlar. Ne zaman yatıyorsun diye. Geç yatarım der. Dertlerim, memleketin meseleleri çoktur. Arkadaşlarla oturur tartışırız. Onları yolcu ederim. Okurum, yazarım. Gün ışırken yatarım. Bilirim ki İsmet uyanmıştır. CHP’nin Genel Başkanları gözlerini yumduklarında emin olmak isterler, birisinin memlekete sahip çıktığına. Biz Çankaya’da gözümüzü yumduğumuzda bir şeyi bilmemiz lazım. Genel Merkezimize, TBMM’ye, Çankaya Köşküne, Anıtkabir’e sahip çıkan birilerinin gözü açıktır. İşte biz o yüzden Ankara Çankaya’da 30 yaşında bir sosyal demokratı, Gazi Mustafa Kemal’in emanetine dört gözü açık şekilde sahip çıksın diye görevlendirdik. Hüseyin Can adına ben bütün CHP’ye üye olabileceği ilk gün üye olmuş ve o günden bugüne gençlik kollarında sahip çıkan herkese teşekkür etmek istiyorum.”
CHP, yenilgisinden demokrasi zaferi üretmiş bir partidir
“Ben her yaştan genç CHP’lileri bir kez daha saygı ile selamlıyorum. Partimiz şüphesiz, işgale karşı, bekâ sorununa karşı teslim olmayan, halı sermeyen, onlarla birlikte İstanbul’da kendi mevcudiyetini korumayı ve sürdürmeyi hedeflemek yerine canını ortaya koyan, bir İngiliz zırhlısına binip ayrılmak yerine Bandırma Vapuru’na binip kurtuluş ve kuruluşu örgütlemek için Anadolu’ya geçen kahramanın kurduğu bir partidir. Ülkenin işgal altında olduğu sırada bile kendi bildiğini yapmak yerine önce kurultaylar toplayan bir anlayışın, yani önce rıza üreten, ortak akla inanan, tartışan, tartışmadan sonra ortaya çıkan fikri takip eden, tatbik eden bir anlayışın kurduğu bir partidir. Bu partinin şüphesiz en büyük zaferi Kurtuluş Savaşı’dır. Ardından en büyük eseri kuruluştur, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıdır. Ama bu hareket bununla yetinmemiştir. Ardından iktidar tek başına elindeyken, hatta 1’inci Cumhurbaşkanı, 2’nci Cumhurbaşkanı, her birisi birer Millî Mücadele kahramanıyken, ordunun sadakati tamken, milletin sadakati, milletin hürmeti hayranlık boyutlarının üzerindeyken, tek başlarına yönetmek yerine ortak akla başvuran, 1946’da resmen Meclis’te muhalefetin vücut bulmasını sağlayan, 1950’de 14 Mayıs günü seçimleri kaybedince herhâlde bunlara hükümeti bırakmayı düşünmüyorsunuz dediklerinde, daha seçim sonuçlarının ilanına o günkü şartlarda 10 gün varken, yaverini Demokrat Parti’ye yollayan ve İsmet Paşa görevi teslime hazırdır diyerek, bu benim en büyük mağlubiyetim ama Türkiye demokrasinin en büyük kazancı demiştir. Çok partili rejime ülkeyi geçirmeyi demokrasi adına bir zafer saymıştır. Kendi yenilgisinden memlekete bir demokrasi zaferi üretmiş bir anlayışın partisidir.”
CHP bu topraklara sosyal devlet anlayışını getirdi
“CHP bu yürüyüşü orada da bırakmadı. Bu topraklara sosyal devlet anlayışını getirdi. Bu topraklara sosyal güvenceyi, emeklilik hakkını getirdi. Örgütlenme hakkını, sendikal hakları getirdi. Sosyal demokrat belediyecilik anlayışını getirdi. CHP, dünyadaki siyasi akrabaları ile ilişki halinde, sol bir perspektifle yeni çağı, teknolojiyi, yeni gelişmeleri yorumlamayı sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor. Bugün Sosyal Demokrasi Derneği’nin varlığı kadar kendilerinin ilişki içinde oldukları FES’in ve dünyadaki sosyal demokrat partilerle dayanışma içinde olan tüm yapıların önemini biliyoruz. CHP 1980’de, yani birileri Türkiye demokrasisinin üzerinden, bütün yapıların üzerinden, sendikaların üzerinden tankları ile geçerken, CHP de payına düşeni o darbe döneminde aldı. Ondan sonra elbette toparlandı, elbette yeni yapılarla, sonra gün geldiğinde mevcut yapılarıyla, el konulmuş binalarını geri alma mücadelesi vererek, ortadan kaldırılmış kadrolarından geriye kalanları ile kol kola girip yeniden ayağa kalktı. Ama bir gerçek vardı. 1980’den beri siyaset kalesinin başarı kapısı CHP tarafından istisnai tekil durumlar dışında, topyekûn ya da hiç değilse bir başına, açık bir şekilde o kapı açılamıyordu.”
Değişimin yüzyılı ile yeniden ayağa kalktık
“Geçen sene mayıs ayında hepimiz çok umutluyduk. Sonra da hep beraber çok üzüldük. Biz üzüldük ama bize oy verenler, bize güvenenler, Cumhuriyetin yüzüncü yılında ülkeyi yönetecek seçimin, yüzüncü yılın sonunda yapılan seçimin ve ikinci yüzyılın ilk iktidarının, birinci yüzyılın iktidarını kuranlar tarafından yapılmasını isteyenler bizlerden çok daha fazla üzüldüler. Öyle bir üzüntüydü ki, öyle bir büyük duygusal kopuş yaşadılar ki, dünyadaki bütün otoriter liderlerin en sevdiği ortam oluşmuştu. Muhalifler küsmüştü. Muhalifler birbirleri ile bile konuşmak istemiyorlar, televizyon izlemek istemiyorlar, kesinlikle sandığa gitmek istemiyorlardı. O günlerde umutsuzluğa, bu üzüntünün pekişmesine ya da bu üzüntüye duyarsız kalıp da hiçbir şey yokmuş gibi davranıp esas bu üzüntünün kalıcılaşmasına, o kopuşun yerleşmesine izin vermemek gerekiyordu. Onun için CHP’de yeni bir süreç, bir özeleştiri, bir tartışma ve bir öneri dönemi yaşadık. Biz bunun adına değişim dedik. Değişimin yüzyılı, yüzyılın değişimi diye ifade ettiğimiz ve yüzüncü yıla CHP’nin her yönüyle değişerek, tartışarak ve kimseyi dışlamadan, vefasızlık etmeden ama bizden bekleneni yaparak, özeleştiri yaparak ilerlemesi gerektiğini tartıştık ve hayata geçirdik.”
Kilitleri üç anahtarla açtık
“5 Kasım günü sokaktaki duygu üyemize, üyemizin duygusu delegemize, en sonunda partimizin yönetimine yansıdı. O duygu şuydu: Doğru olanlarla devam edin. Köklerinizden kopmayın. Hedefinizden şaşmayın. Ama bundan sonra yeni bir siyasetin, yeni bir siyasi düzlemin takipçisi olun, içinde olun. Ben de size bakacağım, yeniden bir karar vereceğim. İşte o siyaset kalesinin başarı kapısı için üç koca kilidi karşımızda bulduğumuzda birbirimize sorduk. Nasıl açarız bu kilitleri diye. Sonra da dedik ki mutlaka buralarda bir yerdedir anahtarları. Bu ülkenin kurucusu, bu partinin kurucusu çok kilit kırdı. Çok duvar yıktı. Çok zafer kazandı. Mutlaka anahtarı buralara bir yerlere koymuştur. O anahtarlardan ilki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeyi kime emanet ettiğine bakarken bulundu. Önce dedim ki bize mi emanet etti acaba? Genel başkanlara. Öyle ya, kendisi partinin kurucu genel başkanıydı. Diyebilirdi ki Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yükseltecek sizlersiniz. Görev genel başkanlarda değildi. Görevi belki de askerlere verirdi. Öyle ya ordu komutanı, genelkurmay başkanı, başkomutan, genelkurmay başkanlarına ya da orduya bu görevi vermemişti. Gencecik insanlara güvenmişti. Gençlere güvenmişti. Biz de öyle yaptık. Birinci kilidi gençler açtı. İkinci kilit için Avrupa’daki şimdi o havalı cıvalı zengin ülkelerden 40 yıl önce seçme ve seçilme hakkını kime verdiyse, biz onları siyasete katalım dedik ve ikinci kilidi kadınlar açtı. Üçüncü kilit 200 yıl boyunca matbaanın gelmesine direnenlerden ders alan, 30 yıl boyunca donanmayı Haliç’te çürütenlerden ders alan, 30 yıl boyunca açılmış parlamentoyu kapalı tutanların bu memlekete ne yaptığından ders alan birisi, hurafe ve dogma yerine bilime sarılmıştı. Üçüncü kilidi bilimsel yöntemler, çağdaş yaklaşımlar ve ilerici tutumlar açtı. CHP, geçmişin 3,5 katı kadın aday göstererek ve fazlasını seçtirerek, geçmişin 7 katı genç aday göstererek ve fazlasını seçtirerek, bugün Türkiye’nin dört bir yanında, bizim açımızdan yarı yarıya olmadığında, eşit temsil yakalanmadığında hiçbir zaman yeterlidir demeyeceğimiz ama bir siyasi parti açısından çok önemli bir sıçrama olarak kabul edilecek kadar gençlerle, kadınlarla belediyelerde görev üstlendi. Bu sürecin sonunda işte bugün o arkadaşlar birazdan burada oturacaklar. Hem yeni dönem siyaseti hem de bundan sonra CHP’nin önümüzdeki süreçte bu ülkeyi yönetmek için neler yapacağını tartışacaklar.”
Ellerinde CHP’yi iktidar yapmanın anahtarı var
“Çok teorik bir şey söylemeyeceğim. Çok pratik bir şey söyleyeceğim. Oya Hanımın çantasında, Hüseyin Can’ın cebinde, Nilüfer Hanımın elinde bir anahtar var. Şundan emin olsunlar ki onların şahsında Türkiye’deki 409 belediye başkanıma söylüyorum. Bu anahtar kentlerinin, şehirlerinin, ilçelerinin altın anahtarı değildir. Bu anahtar belediyelerinin kapısının ya da kasanın anahtarı da değildir. O anahtar eğer bugün tartışıp üzerinde konuşup, yarın gittiklerinde tatbik edecekleri şeyleri doğru yaparlarsa Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk genel seçiminde partiyi iktidar yapmanın anahtarıdır. O anahtara o gözle baksınlar.”
Sosyal belediyecilik ve sosyal devlet
“Sosyal belediyeciliği üstatlardan ve konunun uzmanlarından dinleyeceksiniz ama basit bir tanım yapmak gerekirse kamu hizmetlerini toplumun tüm kesimlerine ayrımsız ulaştırmak, dezavantajlı grupları görmek ve onlar lehine politikalar geliştirmek, örneğin yoksulluğu yönetilecek bir süreç değil yok edilecek bir gerçeklik ve yok etmeyi bir hedef olarak görmektir sosyal belediyecilik. Sosyal devlet ise bu hedefe somut katkılar sağlayan, somut projelere sonuna kadar destek veren, destek olması gereken bir anlayışı temsil eder.”
Yerel seçimlerle iktidar dengelendi
“İktidar anayasaya göre ikiye ayrılır. Birisi merkezi yönetim, diğeri mahalli idareler, yerel yönetimler. Bugün Türkiye’de seçmenin feraseti ile iktidar dengelenmiştir. Maalesef, kanlı bir darbe girişimini araçsallaştırıp, ilan edilen OHAL şartlarında rejime kasteden bir anayasa değişikliği yapıldı. Bu anayasa değişikliğinin ardından yine OHAL şartlarında bir seçim yapıldı. O seçimin devamında OHAL şartlarında yapılan bir baskın seçimle bugün tek adam rejimi olarak söylediğimiz, yasama, yürütme ve yargı erklerinin neredeyse tek elde toplandığı, Meclis’in yasama yetkisinin bir kısmına el konulduğu, yargının atamalarından kararlarına bir siyasi iktidarın egemen olduğu bir süreçte, 2019 yılında bir fırsat ele geçti. 2023’e o umutla gittik. Ama 2023’te burada detaylarını tartışmanın artık geride kaldığı kolektif bir başarısızlıkla, hiçbirimizin masum olmadığı bir süreçle o büyük umudu kaybettik. Biraz önce tarif ettiğim duygular hâkim oldu.”
Kamucu projelerin mimarları sosyal demokrat belediyelerdir
“Şimdi şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Nüfusun yüzde 65’i, ekonominin yüzde 80’ine, toplanan verginin yüzde 86’sına karşılık gelen bir coğrafyada sosyal demokratlar anayasadan gelen yetkileri ile yereli yönetecekler. Biraz önce söylediğim gibi genel iktidar bu projelere, bu somut politikalara katkı sağlayacak mı? Yoksa köstek mi olacak? Herkesin endişelendiği gibi ve geçmiş pratiğine uygun olarak onu hep birlikte takip edeceğiz. Milletimiz de takip edecek. Ama arkadaşlarımız cesaretle, büyük bir enerji ile çalışacaklar, büyük bir cesaretle mücadele edecekler. Hepimiz büyük bir dikkatle bu sürecin hem destekçisi, hem takipçisi olacağız. Türkiye’de yerel yönetimler tarafından ilk kez ortaya konulan kentsel dönüşüm, toplu konut, metro, metrobüs, hafif raylı sistem, biyolojik arıtma gibi projeler geçmişte sosyal demokrat belediyelere aittir. Biz belediyeciliği ya da bizim başkanlarımız belediyeciliği, İstanbul’da ilk tercihli yol uygulamasını hayata geçiren Aytekin Kotil’lerden, İstanbul’da 1992 yılında ilk doğal gaz projesini hayata geçiren Nurettin Sözen’lerden, ilk halk ekmek fabrikasını kuran Ahmet İsvan’lardan, bir yerel yönetim efsanesi Ankara’da ilk metronun temelini atmış olan Murat Karayalçın’lardan, metrolardan tramvaylara, üretim merkezlerinden öğrenci yurtlarına, kooperatiflerden kreşlere Türkiye’yi sosyal belediyecilik anlayışıyla tanıştıran Vedat Dalokay’lardan, Yüksel Çakmur’lardan, Celal Altınay’lardan, Ali Dinçer’lerden, Ahmet Piriştina’lardan, Yılmaz Büyükerşen’lerden öğrendik. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Türkiye bu projeleri sürdüren, yenilerini üreten, hayata geçiren, birbirleriyle dayanışan, görevi boyunca öğrenen, öğreten ve paylaşan sosyal demokrat belediyecilik anlayışını bundan sonraki 5 yıl boyunca izleyecek, takip edecek.”
Belediye başkanlarımız vatandaş memnuniyetine göre belirlenecek
“Bundan sonraki süreçte Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediye başkanları göreve devam edip etmeyeceklerini ne genel başkandan, ne MYK’dan, ne PM’den, ne bir başka yerden öğrenecek. Büyükşehirler ve büyük ilçe belediyeleri için üç ayda bir, iller ve ilçeler için 6 ay, beldeler için yılda bir kez ellerine ulaştırılacak. Vatandaş memnuniyetinin niceliksel ve niteliksel olarak ölçüldüğü, objektif kriterlerle sahada takip edildikleri, kendi karnelerinden takip edecekler. Grafiği yukarı doğru gidenler, seçildiği günden ileride olanlar ve partisini paçasından aşağı değil, partisinin elinden partiyi yukarı doğru çekenler, yönetirken şeffaf, adil olanlar ve bu yaptıkları kamuoyu tarafından teveccühle karşılananlar şüphesiz görevlerine devam edecekler. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi bu topraklara bilimi getiren, aydınlanmayı getiren, aydınlanma meşalesini uzun süre elinde taşıyanların partisi ikinci yüzyılın bu kritik döneminde, bu önemli anayasal yerel yönetim görevine, bu kritik, bu tarihi ve bu tarihe yöne verecek o gelecekteki iktidarın anahtarını elinde tutanların sorumluluğunu çok yakından ve hepimiz adına takip edeceğiz.”
Kibir, ihtiras ve kurumsal çatışmalar, başarının önünde engeldir
“Bu süreç eninde sonunda başarıya ulaşmak zorundadır. Başarının önündeki her türlü engelin kişisel kibir, ihtiras, kurumsal çatışmalar ve her türlü bahane başarının önünde engeldir ve bu partinin başarıya kilitlenmiş yönetim iradesi tarafından tasfiye edilecektir. Birlikte yürüyenler, kol kola girenler, eleştirenler, kendini geliştirenler, özeleştiriye değer verenler, kibri değil alçak gönüllülüğü benimseyenler, makamdan güç alan değil aksine makama güç veren, bu gücü halka iletebilenler bu yürüyüşün olmazsa olmaz bileşenleridir. Ben bu salondan, belediye başkanlarımızı bir araya getirdiğimiz ve sadece seçilmişlerle doldurabildiğimiz partinin o büyük salonundan gözlerinin içine baktığımda 409 belediye başkanında da bu inancı, kararlılığı gördüm. Onlara güç verin, onlara güvenin. Onları bu ülkenin geleceği adına hem denetleyin hem de destekleyin.”
Partimizin iktidar olacağına inanıyorum
“Ben Cumhuriyetin ikinci yüzyılın ilk seçimlerinde bu partinin birinci parti olmasının verdiği güçle, inançla, özgüven ile CHP’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu partinin Cumhuriyetin ikinci yüz yılının ilk genel seçimlerinde iktidar olacağına inanıyorum. Bunun için mücadele verecek olan alın teri akıtacak olan, gözünün nurunu akıtacak olan herkesin sonuna kadar arkasındayım. Sadece ben değil, 43 yaş ortalaması ile PM’miz, 46 yaş ortalaması ile ve yarısı kadın, yarısı erkek yönetim anlayışımızla hepimiz bu zaferin hem takibinde hem büyük beklentisindeyiz. Bu topraklarda 100 yıl önce yapılan çağdaş, demokratik, bilimsel, laik eğitime dayalı aydınlatma ateşini yeniden elimize almak ve hep beraber yürümek için sizlere güveniyorum. Yolumuz açık olsun, yolunuz açık olsun.”