Uğur Mumcu anısına düzenlenen 31. Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında, Sosyal Demokrasi Derneği’nin “2024 Türkiyesi’nde Demokrasi” başlıklı paneli, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Sertaç Eş’in katılımıyla Gölbaşı Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Saat 18.00’de başlayan panelin açılış konuşmalarını CHP İlçe Başkanı Nazım Sağlam, CHP Gölbaşı Belediye Başkan Adayı Yakup Odabaşı ve SDD Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gürsoy yaparken, moderatörlüğünü SDD Genel Sekreteri Muratcan Işıldak üstlendi. Hâlen aydınlatılmayan Uğur Mumcu cinayetine ilişkin konuşan Bülent Gürsoy, devletin cinayeti aydınlatmamasını örnek gösterip o günden bugüne adalet arayışında olduklarını vurgulayarak, SDD olarak “İnsan Hakları Ödülü” verdikleri Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesiyle “güçlünün özel hukuku” aşamasına geçildiğini ve “anayasa devleti” ile “hukuk devleti”nin ortadan kalktığını belirtti.
Açılış konuşmalarının ardından ilk sözü, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka aldı. Nazlıaka’nın konuşmalarından öne çıkan kısımlar şu şekilde:
Uğur Mumcu’nun katılmadığım tek sözü var
“Uğur Mumcu, Muammer Aksoy’un cenazesinin ardından ‘Sıra kimde?’ diye yazmıştı. Sıranın kendisinde olduğunu bilmesine doğruları yazmaya devam etmişti. Ben Uğur Mumcu’nun bütün görüşlerine katılıyorum, bir tanesi hariç; ‘Korkaklar her gün, cesurlar bir gün ölür’ demişti, cesurlar ölmüyor. Uğur Mumcu gibi cesurlar ölümsüzdür, onlar daima yaşayacaklar ve onları yaşatmak da bizlerin görevi. Fikirlerini, eserlerini içselleştirip sonraki nesillere aktarmak bizim sorumluluğumuz.”
Faili ‘meşhur’ cinayetler…
“Uğur Mumcu cinayeti, birçok cinayet gibi, ‘faili meşhur’ olmasına rağmen ‘faili meçhul’ olmaya devam ediyor. Gerçekler bilinçli olarak aydınlatılmıyor. Uğur Mumcu’nun arabasına bombayı koyan Oğuz Demir hâlen bir firari. Dosya 2030’da zamanaşımına uğrayacak, oysaki insanlık suçlarında zamanaşımı olmaz ve Uğur Mumcu katliamı da bir insanlık suçudur.”
Mertçe cinayet olmaz!
“Cinayeti işleyenlere ‘katil’ diyebiliriz, ‘vatan haini’ diyebiliriz, ‘şeytani yaratık’ diyebiliriz ama onlarla ‘mertlik’ kelimesini asla yan yana anamayız. Bunu söyleyenleri kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.”
Mumu yakmak için örgütleneceğiz
“Ahmet Taner Kışlalı da tehdit ediliyordu, katledileceğini biliyordu. Bir Çin atasözüne atıfta bulunarak ‘Karanlıktan yakınacağınıza bir mum yakın’ diye yazmıştı ve o mumu nasıl yakacağımızı anlatmıştı uzun uzun. özetle; örgütlenmek, yan yana durmak, duygularımızı birleştirmek çok kıymetli.”
Demokrasimiz ileri gitmekten kayboldu!
“2002 yılından beri, AKP döneminde, demokraside her geçen gün geri adım atıldı. Demokrasimiz öyle ‘ileri’ oldu ki görünmüyor, kaybolmuş durumda.”
İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ettirenler ödüllendiriliyor
“Bu gözler İstanbul Sözleşmesi Meclis’te oylanırken milletvekillerinin elleri patlayıncaya kadar alkışladığını, Sözleşme’nin imzalanmasından ne kadar memnun olduğunu gördü. Ne yazık ki, 2021 yılına geldiğimizde kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı bu kadar artmışken, gece yarısı çıkan Cumhurbaşkanlığı kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceği duyuruldu. Arkasından hukuki mücadele başlattık, Danıştay’da davalar görülmeye başlandı. Çekilme kararının iptali için açtığımız dava reddedildi. Ret kararının altına imza atanlardan biri olan Yılmaz Akçil, bugün Erdoğan tarafından AYM üyesi olarak atanarak ödüllendirildi.”
Yan yana durursak kazanırız
“Can Atalay ki Gezi direnişinde vardı, Soma katliamında vardı, Çorlu tren kazasında vardı, Aladağ’da yakılan kız çocuklarının davasında vardı, Sakarya Hendek’teki patlamada vardı; toplumsal vicdanı kanatan birçok davada avukatlık yapmış, Hatay’dan milletvekili seçilmiş gerçek insanları hakları savunucusu hâlen cezaevinde ve milletvekilliği düşürüldü. Eğer bizler yan yana durursak, eğer birlikte mücadele edersek mutlaka kazanırız. Nazım’ın dediği gibi, ‘Eğer hak haksızlıktan yüce, sevgi nefretten üstün, aydınlık karanlıktan güçlü ise, çaresi yok dostlar, biz kazanacağız’. Biz kazanacağız, buna yürekten inanıyorum.”
Nazlıaka’nın ardından söz alan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Sertaç Eş, Türkiye demokrasisinin 90’lardan bugüne nasıl dönüştürüldüğünden söz etti:
Muammer Aksoy, her şeyden önce bir öğretmen
“İhsan Topaloğlu diye TPAO Genel Müdürü var. Türkiye’nin çıkarlarını korumak için ‘millî petrol davası’ diye bir şeyler olmuş, bakmanızı isterim. Kimle yapmış, Aksoy ile birlikte yapmış. Muammer Aksoy başka ne yapmış, Uğur Mumcu’nun öğretmeniymiş. Hukukçu profesör Muammer Aksoy, en başta öğretmen; Türkiye Cumhuriyeti’nde aydınlanmanın öğretmeni, Anadolu devrimlerinin öğretmeni.”
Ne kadar aydın varsa öldürülmüş!
“Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bir sistem kurulmuş, bir aşamaya getirilmiş, o aşamada kurulan sisteme bir saldırı gündeme gelmiş ve doğaldır ki tepki görmüş, tepki görünce bizim aydınlarımız öldürülmüş. Ne kadar aydın, cesur insan varsa öldürülmüş!”
AKP, rejimi dönüştürmenin ikinci safhasını gerçekleştirdi
“AKP dönemine geldik, herhâlde artık öldürmekle bitmediğini gördüler ki Fethullah Gülen ile kol kola girip Silivri’nin kapısını açtılar. Bir sürü insan yargılandı, oraya girdi, yargılamanın sahte olduğu anlaşılınca beraat etti. Bu, aydınların öldürüldüğü 90’lı yıllardan devralınan, Türkiye’deki rejimin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi için insanların susturulması ile açıklanabilecek ikinci yöntemdi. Artık bu aşama da geride kaldı ve Türkiye’de laik Türkiye Cumhuriyeti rejiminin dönüştürülmesi gibi bir sorun kalmadı, çünkü dönüştürülme tamamlandı.”
‘Paralel yapılanma’ geleneği sürüyor!
“Bakıyoruz bürokrasiye, AKP’nin en az 6-7 kez değiştirdiği genel müdür ile, daire başkanı ile, şube müdürü ile çalışıyorsunuz. 2016’dan sonra kamudaki bütün Fethullahçı kadroları tasfiye etmiş ya da devşirmiş, üstüne farklı cemaatlerden getirdikleriyle bir kamu kadrosu kurmuş. Bir, AKP’nin çok ciddi bir örgüt yapısı var. İki, AKP’nin çok ciddi bir bürokratik kadrosu var. Üç, AKP’nin beslediği büyüttüğü, bir anlamıyla düşünce kuruluşu hâline getirdiği ve kaynak aktardığı tarikat-cemaat yapısı var. Bu üç yapı son seçimi kazandı ve siyasetçiler gittikleri her yerde bu üç yapıyla karşılaşacaklar. Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de, valisi, il özel idaresi ve kaymakamı ile FETÖ’den aldıkları ‘paralel yapılanma’ geleneğini sürdürüyorlar. Bir ilçenin belediye başkanı değişecek diye kaymakamın köyleri gezerek köylüleri tehdit ettiğini bizzat biliyorum!”
Kaybedecek bir şeyimiz kalmadı!
“Kaybedecek bir şeyimiz kalmadı. Cemaat kaybedecek, tarikat kaybedecek, bu yapıların bürokrasideki uzantıları kaybedecek.”
Terör suçlamalarına cevabı hemen vermek gerekiyor
“Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını çizen Cumhuriyet Halk Partisi’ne birileri çıkıp diyor ki ‘Siz terör örgütü ile işbirliği yapıyorsunuz’. İnsan kendi kurduğu evi başkasına teslim eder mi, teslim etmek ister mi? Böyle bir delilik olur mu? Terör örgütleriyle pazarlığı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en ileri boyutlara götüreceksiniz, sonra çıkıp ülkenin kurucu partisini böyle bir şeyle suçlayacaksınız. Ona gereken cevabı ortam fark etmeksizin hemen vermek gerekir. Bekletirseniz, yumuşak davranır veya geri çekilirseniz olmaz.”
Mücadelenin sınırını biz çizmeliyiz
“Verdiğimiz mücadelenin sınırını biz çizmiyorsak, başkaları bize sınır çiziyorsa, biz demokrasi mücadelesi vermiyoruz demektir. Laiklik yoksa, herhangi birinin kaşına gözüne kimliğine bakarak kanaat oluşturuyorsam ben laik falan değilimdir.”