Sosyal Demokrasi Derneği, (SDD) 6 siyasi parti tarafından bir mutabakat metni ile kamuoyuna duyurulan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinin tartışıldığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Çalıştayı” düzenledi.
Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen çalıştaya, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler, gazeteciler ve uzmanlar katıldı.
Moderatörlüğünü CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun üstlendiği çalıştayda, CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek ile CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre de yer aldı.
SAMİ DOĞAN: Demokrasi ve özgürlükten yana olanlar, bu son bir yılı çok iyi değerlendirmeli
Çalıştayın açılışında konuşan SDD Genel Başkanı Sami Doğan, bugün Türkiye’de toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların her geçen gün artarak etkisini ağır bir biçimde hissettirdiğini ifade etti. “Bu krizin en önemli sebebi , kuşkusuz ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı altında uygulanan keyfi ve kural tanımaz yönetimdir” diyen Doğan, “Bugün bizim yapmamız gereken ise uzlaşarak ve birlik içinde bu krizi aşmak, çok önemli ve derinleşen sorunlarımızı demokrasiyi güçlendirerek çoğulculuk, katılımcılık, eşitlik ve dayanışma temelinde çözebilmektir” vurgusunu yaptı.
SDD’nin bu sorumluluk bilinciyle bugün bu toplantıyı düzenlediğini kaydeden Doğan, şunları kaydetti:
“2023’te yapılacak seçimlerde ya demokratik parlamenter sisteme döneceğiz ya da Türkiye tek adam yönetiminde Ortadoğu’nun karanlıklarına sürüklenecek. Dolayısıyla biz demokrasi ve özgürlüklerden yana olanlar, bu son bir yılı çok iyi değerlendirmeliyiz. Kurumlar, kuruluşlar olarak çok çalışmalıyız, bireyler, ‘aktif yurttaşlar’ olarak çok çalışmalıyız. Hatta iç eleştirilerimizi bir yıl ertelemeliyiz. Sonuç olarak 2023 çok önemli, cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’yi yeniden mutlu ve özgür insanlar ülkesi haline getirmeliyiz.”
MUHARREM ERKEK: Güçlendirilmiş parlamenter sistem muhalefeti bir arada tutan önemli bir metin
CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek de çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada, CHP’nin 37. Olağan Kurultayı’nda “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Çağrı Beyannamesi”ni açıkladıklarını belirterek, beyannamenin birinci maddesini güçlendirilmiş parlamenter sistem olduğuna dikkat çekti. “Bir araya gelmeleri mümkün değil” denilmesine karşın 6 partinin bir araya gelerek güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine çalıştığını ifade eden Erkek, “Tek adam rejimleri çatışma, kutuplaştırmadan beslenir. Bizlere düşen görev ülkemizi, Türkiye’yi bu kutuplaşma girdabından çıkarmak. Onun için muhalefetin bir araya gelmesi ve birlikte çalışması değerli. Hükümet sisteminde temelinde uzlaşmış olması değerli” dedi.
Bu 6 partinin Türkiye’nin yarınını inşa etmek için uzlaştığını söyleyen Erkek, güçlendirilmiş parlamenter sistemin muhalefeti bir arada tutan önemli bir metin olduğunu kaydederek, “Aslında 28 Şubat’ta sağlam bir temel atıldığını düşünüyoruz. O temelin üzerinde her şey daha sağlıklı daha güzel inşa edilebilir” diye konuştu.
“Türkiye’nin yarınını inşa etmek için çalışıyoruz”
Erkek, Türkiye’nin OHAL döneminde “darbeye teşebbüsü Allah’ın lütfu olarak gören iktidarın suiistimalci anayasa değişikliği ile referandum yaşadığını” ifade ederek, “İktidarlar Anayasa’yı araç olarak kullanıp, otoriter sistemler inşa edebilirler mi? Bu meşru olur mu, doğru olur mu? OHAL döneminde köklü sistem değişiklikleri, seçimler olur mu? Aslında bunların hiçbiri olmaz, demokratik ülkelerde ama OHAL döneminde hem referandum yaşadık hem de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimini yaşadık. Demokratik hukuk devletinden tarihi bir kopuş gerçekleşti. 150 yıllık parlamenter sistem tecrübemizi, kültürümüzü, siyasi birikimimizi, her türlü eksikliklerine, darbelere, problemlere rağmen önemli bir birikimi OHAL döneminde bir günde çöpe attık” diye konuştu.
Yeni sistem nedeniyle Türkiye’nin temel sorunlarının “ağırlaştığını” belirten Erkek, “Bugün tarihimizin en önemli ekonomik ve siyasi krizini yaşıyorsak bunu en temel sebeplerinden biri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında yaratılan, dayatılan keyfilik ve hukuksuzluk. Bizler şimdi yeni bir hükümet sistemi öneriyoruz. Eskiye dönmekten bahsetmiyoruz” dedi.
“Sağlıklı, güven veren, rasyonelleştirilmiş bir parlamenter sisteme ihtiyacı var”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erkek, Türkiye’nin yeni bir siyaset kültürüne ihtiyacı olduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
“Bir zihniyet reformuna ihtiyaç var. Bu şekilde devam edemeyiz. Bir şekilde bunu yarının inşasını yaparken, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü temel alarak, sağlıklı güven veren bir sistem inşa etmek zorundayız çünkü sistem her şey ile doğrudan bağlantılı, ekonomi ve adalet ile de doğrudan bağlantılı. Bugün Merkez Bankası’nın bağımsızlığını nasıl sağlayabilirsiniz sistemle, kuvvetler ayrılığı, demokratik hukuk devletiyle. Her şey sistemle bağlantılı. Onun için Türkiye’nin sağlıklı, güven veren, rasyonelleştirilmiş bir parlamenter sisteme ihtiyacı var. Bunun için çalışmaya devam ediyoruz. Altı partinin oluşturduğu komisyonlar gerek geçiş süreci gerek parlamenter sistemin yol haritası gerek yazım komisyonu, güçlendirilmiş parlamenter sistem temelinde Anayasa’nın ilgili hükümlerinin yasama, yürütme başlıkları altında yazımı; Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Meclis İçtüzüğü gibi, Siyasi Ahlak Yasası gibi. Bunların çalışmaları da sağlıklı şekilde devam ediyor. Ayrıca seçim güvenliği ile ilgili oluşturulan yine 6 partinin komisyonu çalışmalarına devam ediyor. Yine 6 partinin ekonomik kurmayları bir araya geldi onlar da çalışıyorlar. Ne için birlikte çalışıyoruz? Türkiye’nin yarınını inşa etmek için. Bu süreçte hiç kimsenin yarın ben ne olacağım kaygısı olmamalı. Gelecek nesiller için, çocuklarımızın geleceği için demokrasi ve hukukun üstünlüğünü temel alarak çalışmalarımızı sürdürmeliyiz diye düşünüyoruz.”
YUNUS EMRE: Demokrasi fikri etrafında geniş bir siyasal birliktelik bir araya geliyor
CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre de Türkiye siyasetinde kapsamlı bir değişimin özellikle son 5-6 yılda meydana geldiğini belirterek, “Genel Başkanımız da bunu birçok defa hatırlatmıştı; Türkiye temel siyasi ayrım noktası, demokrasiyi savunan toplumsal siyasal güçlerle, Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştıran tek adam yönetimi çerçevesinde Türkiye’yi evrensel değerden kopartan bir siyasi örgütlenme arasında bulunuyor. 2017 referandumu, 2018 seçimleri, 2019 yerel seçimleri de aslında bu ayrım hattı üzerinde gerçekleşti. Önümüzdeki seçimlerde çok daha kendine güvenen bir şekilde, çok daha güçlü bir şekilde seçimlere gittiğimizi gözlemliyoruz. Bunun da en önemli sebebi demokrasi fikri etrafında çok geniş bir siyasal birlikteliğin, farklı kökenlerden, anlayışlardan, dünya görüşlerinden kesimlerin bir araya gelmesi ve bu bir araya geliş de belli ilkeler temelinde oluyor” diye konuştu.
İBRAHİM KABOĞLU: Olağanüstü Hal süreklileştirilmiş bir biçimde devam ediyor
Çalıştayın moderatörlüğünü üstelenen Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu ise, 2017 yılında bir anayasa değişikliğinin değil, usul ve içeriğin ötesinde bir tür “anayasal plebisit” yapıldığını ifade ederek, bunun “kişiye indirgenmiş bir Anayasa projesi” olduğunu söyledi. Kaboğlu, “Bu, tam bir Anayasa oylaması değildi, kişi oylamasıydı” derken, oylamanın da OHAL ortamında yapıldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
“Oylama yapıldıktan sonra geçiş dönemi de OHAL ortam ve koşullarında yapıldı. Yasa ile geçiş yapılmadı. Altı ay içinde yasal düzenleme, uyum yasaları yapılır, deniyordu. Bırakın 6 ayı bir yana, 16 ayda bile yapılmadı. Yapılan ne oldu? Mart 2018’de, seçim yasasında değişiklik oldu. Nisan ayında da 2019 Kasım’da yapılması gereken seçimler 24 Haziran’a alındı ve o arada, yasa ile yapılması gereken, yönetilmesi gereken, gerçekleştirilmesi gereken geçiş süreci; KHK ile ve Cumhurbaşkanı Kararları ile yapıldı. Anayasa değişiklik ortamı meşru değildi, oylama ortam ve koşulları değildi zaten.”
“Anayasal OHAL”
OHAL’in kaldırılmasının ardından ise OHAL döneminin bütün OHAL düzenlemelerinin devam ettiğini belirten Prof. Dr. Kaboğlu, şunları kaydetti:
“Çıkarılan 5 yasada yapılan işlemler, eylemler, tasarruflardan; kamu yöneticilerinin, başbakanların ve bakanların ‘sorumsuzluğu’ öngörüldü. Sorumsuzluk zırhı getirildi. Bugün de şu anda görüşülmekte olan Bankacılık Hakkında Kanun, TMSF’ye getirilecek olan; ayrıcalıkta 6. halka oluyor. Olağanüstü Hal süreklileştirilmiş bir biçimde sürmektedir. Bunun farkında olmamız gerekir. Ben bunu ‘Anayasal OHAL’ olarak nitelendiriyorum. Demek ki sadece Anayasa değişikliği değil, geçiş süreci ve geçişten sonraki yönetim de bu şekilde sürdürülmektedir.
“Demokrasinin temel ögeleri tasfiye edildi, biz demokrasiye geçmek istiyoruz”
Esasen ilk saptama içerik olarak şu olmalı. Götürülen nedir? Götürülen, demokratik parlamenter rejimin kurumları, kuralları ve değerleri ile tümden ortadan kaldırılmasıdır. Bu saptama, bir olguya dayanan bir saptamadır. Bunun anlamı şudur; Osmanlı Devleti, Cumhuriyet döneminde parlamentonun Kanun-u Esasi’yle ilk kurulduğu andan 2017’ye kadar oluşan bütün parlamenter gelenekler. Hükümet, kolejyal yani kurul halinde yönetim, Meclis önce sorumlu yönetim, meclise karşı sorumluluk, siyasal sorumluluk ilkesi… Bütün bunlar tasfiye edildi. Yalnızca bütün bunlar tasfiye edilmedi, siyasal karar düzenekleri tasfiye edildi. Şu anda siyasal olarak hangi karar alınıyor, nasıl alınıyor, bunun herhangi bir düzeneği bulunmamaktadır. Böyle bir mekanizma yoktur.
Kaldırılanın ne olduğunu biliyoruz. Ama getirilenin Başkanlık rejimi olmadığını da bilmek durumundayız. Çünkü parlamenter rejim de başkanlık rejimi de demokratik siyasal rejimlerdir. Demokrasinin temel ögeleri tasfiye edilmiştir, bulunmamaktadır. Örneğin başkanlık rejimi, yasama ve yürütme, yani başkan ve yasama açısından oluşumları, oluşum zamanları farklı, işleyişleri ve işlemleri birbirinden bağımsız, sona ermeleri birbirinden bağımsız.
Başkanlık rejimi ile onların Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını verdikleri sistem arasında nitelik olarak örtüşme yok. Nitelik olarak ayrışma söz konusu. Bunu saptamak şu açından önemli; getirilen yönetim tarzı, demokratik bir yönetim değildir. Siyasal çoğunluk, siyasal çoğulcu rejimler kategorisinde yer alan sistem değildir. Bu tartışma zemini açısından önemlidir.
Biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek istiyoruz. Ama artı biz demokrasiye geçmek istiyoruz. Demokrasiye dönmek istiyoruz çünkü bu demokratik değil.
“Herhangi bir biçimde karar düzeneği yok”
Bütün siyasal karar mekanizmaları tasfiye edilmiş bulunuyor. Fakat varmış gibi bir görüntü çabası da açık. Ne dendi ilk, ‘Bakanlar Kurulu toplanıyor’, gözler Bakanlar Kurulu’nda. Biz dedik ki, ‘Bakanlar kurulu yok ki’. Sonra, ‘Kabine toplanıyor’ dendi. Bayağı tuttu. Bunu aşamadık. Oysa kabine diye bir şey yok. Kabine kavramı, parlamenter rejimin bir kavramıdır. Britanya kökenlidir. Dayanışma halinde olan, ortak sorumluluk kapsamında yer alan siyasal şahsiyetleri bir araya getiren bir kuruldur. Burada öyle bir şey yok. Kim katılıyor oraya, belli değil. Bürokratlar katılıyor, askerler katılıyor. Bilmiyoruz biz onları.
Ama bildiğimiz şu var, orada herhangi bir biçimde karar düzeneği bulunmamaktadır. Bir karar yoktur. Karar alma yeri değildir. Ama bizim açımızdan şöyle bir gerekçe veriyor bize, demek ki bütün yetkiler tek kişiye verildiği zaman Türkiye gibi büyük bir devletin yönetimi mümkün değil, zaten küçük bir devlet olsaydık bile mümkün değil. Lüksemburg olduğunu varsayalım, yine tek kişi tarafından yönetilemiyor. Böyle bir olgu yok.
2017’de yapılan siyasal karar mekanizmalarının tasfiye edilmiş olduğu gibi, bütün siyasal aktörlerin Anayasal ve siyasal konumlandırma biçimi de kırıldı, lağvedildi. Şöyle ki bir 16-20 bakan, Meclis ile tek bağlantıları Meclis önünde Anayasa andı içmiş olmaları. Siyasal şahsiyet değil onlar. Seçimle gelmiyor, seçimle gitmiyor ama ne yapıyor? O kişi ana muhalefet lideri ile siyaset yapmaya çalışıyor. Ona laf yetiştirmeye çalışıyor. Oysa bu Anayasal kurguda aslında bakanlar, Cumhurbaşkanı yardımcısı da dahil olmak üzere siyasetten alıkonulmuş şahsiyetlerdir. Çünkü bir şube müdürünü bile Cumhurbaşkanı atıyor. Ama şube müdürünü bile atayamayan bir bakan, ana muhalefet liderine laf atıyor.
“2+1 seçimi olacak”
Parti başkanlığı yoluyla devlet başkalığı ve yürütme, anayasal ve parti başkanlığı realitesini yansıtan geniş kavram… Ama şu ana kadar bulabildiğimiz kavram bu. Kişi, artı parti, artı devlet. Bunun birleşmesi.
Parti-devlet birleşmesi ötesinde, kişi şahsında parti yönetiliyor ve devlet de yine o tek kişinin mahiyetine sokulmuş oluyor. Bu da tarihimizde ilktir. 21. yüzyılda da ilktir. Bunun vurgulanması çok önemli. Bu da demokratik olmayan başka bir öge ya hep ya hiçe dönmüş bulunuyor. Sayın Erdoğan’ın sahip olduğu başkanlık unvanlarının sayısını kendisi biliyor mu, bilmiyorum? Ama kaybetmesi durumunda bütün başkanlıkları kaybediyor. Demokrasi ile bağdaşmayan bir şey. Demokrasi ya hep ya hiç hesabına dayanmaz.
Beş yıl önce yapılan anayasa oylaması, bir plebisiter anayasa oylamasıydı, yani kişiye endeksli bir Anayasa oylamasıydı. En geç 18 Haziran, gelecek yıl yapılacak oylama; 2+1 oylaması olacak, olmalı. 2+1; Meclis seçimi, cumhurbaşkanı seçimi; ama esasen demokratik anayasa oylaması. Meclis çoğunluğunu ve Cumhurbaşkanlığı’nı; demokrasi güçlerinin, cumhuriyetçi demokratların ya da demokrat cumhuriyetçilerin kazanması durumunda, geçilecek olan anayasal sistemdir, demokratik anayasa.”
SDD’nin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Çalıştayı, açılış konuşmalarının ardından basına kapalı olarak devam etti. Çalıştayın devamında katılımcılar, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ne ilişkin görüş ve önerilerini sundu, sorularını iletti.